Afetlere karşı bilinçli olalım


Muhterem Müslümanlar!
Ülkemiz geçen hafta büyük bir depremle 
sarsıldı. Hüzün ve keder yüreklerimizi dağladı. 
Onlarca kardeşimizi ahiret yolculuğuna uğurladık. 
Yaralılarımız ve evini barkını yitiren insanlarımız 
için seferber olduk. Afet gerçeğiyle bir kere daha 
yüzleştik. Bu elim hadisede vefat eden 
kardeşlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve 
sevdiklerine sabr-ı cemil niyaz ediyoruz. Rabbim, 
yaralılarımıza şifalar ihsan eylesin. Depremden 
zarar görenlere en kısa zamanda toparlanmayı, 
yaralarını sarmayı, hayata tutunmayı nasip etsin. 
Milletimizi bu tür afetlerden muhafaza buyursun. 
Aziz Müminler!
Kâinatın düzeni ve işleyişi “Sünnetullah” 
denilen ilâhî kanunlara göre cereyan eder. Cenâb-ı 
Hak bu kanunları sonsuz kudretiyle ve ilmiyle 
belirlemiştir. Toprağın, rüzgârın, suyun ya da ateşin 
kendine has bir yapısı ve dengesi vardır. İnsanoğlu 
bu yapıyı bilerek ve bu dengeyi koruyarak yaşamak 
durumundadır.
Deprem de ilâhî kurallara uygun biçimde 
meydana gelir. İnsanoğlu depreme engel olamaz; 
depremin zamanına ve şiddetine müdahale edemez.
Ama depremde zarar görmemek için çeşitli önlemler 
alabilir. Zira deprem, sel, yangın gibi doğal afetler 
karşısında can ve mal kaybının en aza indirilmesi 
ancak gerekli tedbirleri almakla mümkündür. 
Kıymetli Müslümanlar!
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle 
buyurur: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; 
mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle 
sınayacağız. Sabredenleri müjdele!”1 Mümin, 
imtihan dünyasında farklı sıkıntılarla karşılaşacağını
bilerek yaşar. Sınırlı ve aciz bir varlık olduğunun, 
kul olarak Rabbine muhtaçlığının farkındadır. 
Sıkıntılar karşısında elinden geldiği ve gücü yettiği 
kadar mücadele eder. Aklını, bilgisini, tecrübesini 
kullanarak tedbirini alır. Sonrasında ise imanı 
gereği, teslimiyet ve tevekkül ile hareket eder. 
Uğradığı musibetten sabrederek ve güçlenerek çıkar. 
Nimete şükür, mihnete sabır göstererek ilâhî 
imtihanı kazanır. Peygamberimiz (s.a.s), müminin 
bu halini şöyle anlatır: “Müminin durumu ne 
hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır. Bu 
durum sadece mümine hastır. Bir nimetle 
karşılaştığında şükreder; bu onun için hayır 
olur. Bir musibetle karşılaştığında ise sabreder; 
bu da onun için hayır olur.”2
Değerli Müminler!
Afetlere karşı sorumluluğunun bilincinde 
olmak, mümince bir duruşun gereğidir. Takdir 
Allah’ındır, bizlere düşen ise önce tedbir almak, 
sonra Rabbimize tevekkül etmektir. Nitekim Resûl-i 
Ekrem (s.a.s) musibetler karşısında tavrımızın nasıl 
olması gerektiğini şöyle anlatır: “Allah ihmalkârlık 
ve gevşeklikten hoşlanmaz. Senin akıllı 
davranman gerekir. Fakat artık yapabileceğin 
bir şey kalmadığı zaman, ل
ُ
َوِكي
ْ
 َونِ ْع َم ال
ُ
 ا للَ
َ
 َح ْسِبى
‘Allah bana yeter. O, ne güzel vekildir.’ de.”3
Öyleyse acı tecrübelerden ders alalım. Güvenli 
bir hayat için afetlere karşı hazırlıklı olalım. 
Tabiatın dengelerine ve yaşadığımız bölgenin 
gerçeklerine uygun, doğru ve sağlam adımlar atalım. 
Ailemizi afet ve acil durumlar hakkında 
bilgilendirelim.
Aziz Müslümanlar!
Hamdolsun ki dün olduğu gibi bugün de 
inancı, mezhebi, etnik kökeni ve düşüncesi ne olursa 
olsun milletçe el birliğiyle yaralarımızı sarıyoruz. 
Devletimizin desteği ve milletimizin dayanışması 
her türlü takdirin üzerindedir. Sevgili 
Peygamberimizin müjdesi ise bu aziz, fedakâr ve 
cömert milleti beklemektedir: “Bir kul, kardeşinin 
yardımında olduğu sürece, Allah da o kulun 
yardımcısıdır.”

YORUM EKLE