Bundan sonra askerî darbe olmaması için...

Bir ülkede askerî darbe olmuşsa onun menşeine iyi bakmak gerekir. Türk tarihinde çok darbe ve darbe girişimleri oldu. Çok partili hayata geçtikten sonra üç normal darbe, bir postmodern darbe, bir e-Muhtıra oldu. 2016'daki FETÖ merkezli darbe girişimi de bunların sonuncusuydu.

Arada 1962'de Talat Aydemir'in, 1977'de Namık Kemal Ersun'un başarısız darbe girişimleri de var. 1960, 71, 80 ve 28 Şubat'ı gerçekleştirenler kendilerine Kemalist diyorlardı. Atatürk'ü kendilerine kılıf yapıp askerî darbe yaptılar. Darbeyi hangi fraksiyon gerçekleştirirse gerçekleştirsin, gücü eline alan bir şekilde darbe yapmayı deniyor.2009-10 yıllarında da bir daha askerî darbe olmaz deniyordu. 2016'da yeniden denendi. Başarısız oldu ama başarsalardı bütün kazanımlar gidecekti. Bundan 20-30 sene veya sonrasında darbe olmaması için gerekli tedbirlerin alınması lazım. Kanunlarla darbe girişiminde bulunanlara hayat dar edilmeli.Unutulmasın ki, darbe insanlık suçudur. Zaman aşımı yoktur. Türkiye darbe girişimlerinin geçmişte hesabını soramadı.  28 Şubat'ın medya ve sivil toplum kısmına hâlâ dokunulmadı. 2007 e-Muhtırayı verenlere ve ona destek olanlara karşı yargı harekete geçmedi. Sadece 1980 darbecileri yargılandı. Özellikle 28 Şubat'ın sivil ayağına hesap sorulması şart.15 Temmuz darbesine girişen, kalkışan herkesin iyice sorgulanması gerekir. İlişkilerine iyice bakılmalı. 15 Temmuz elbette FETÖ merkezli bir darbe girişimiydi ama Âdem Huduti, Akın Öztürk gibi FETÖ'cü olmayanlar da bu darbenin içindeydi. 15 Temmuz'un şekli, darbeye karışanların teşkilatlanma biçimi iyice incelenmeli. Dün Sabah gazetesinde Şükrü Hanioğlu "15 Temmuz'u farklı kılan nedir?" başlıklı bir yazı yazdı. O yazıdaki şu bölüm çok önemli:"Darbeci yapılar eşyanın tabiatı gereği 'gizli' örgütlenirler. İttihad ve Terakki benzeri teşkilâtlar ve ordu içindeki cunta yapılanmaları böylesi örgütlenmelerin çarpıcı örnekleridir. Buna karşılık 15 Temmuz'un arkasındaki yapılanmanın 'gizli'liği diğerlerinden farklılaşmaktadır.
Zikredilen örgütler bir ideoloji ve gelecek tasavvuru etrafında birleşenlerin oluşturduğu yapılardır. Buna karşılık, 15 Temmuz'u sahneleyen, sivil toplum örgütü maskesi takarak teşkilâtlandırılmış, kapalı bir 'yapı'dır. Birincisinde 'teşkilâtlanma' ikincisinde ise 'teşkilâtlandırma' vardır.
Örneğin, rejim değişikliği arzulayan zabit ve bürokratlar 1908 öncesinde Terakki ve İttihad Cemiyeti çatısı altında, '1960 Devrimi'nin 'yoldan çıktığı'nı düşünen ve kendilerini 'Gerçek Kemalistler' olarak gören subaylar ise Talât Aydemir cuntası içinde 'örgütlenmiş' buna karşılık söz konusu kapalı yapının mensupları sınav sorusu çalma, sıkı denetimle robotlaştırma benzeri araç ve yöntemlerle 'örgütlendirilmişler'dir. Bu güdümlü örgütlendirilmenin de 'kişi kültü tapınması' dışında ideolojik temel ve toplumsal mesajı olmamıştır."1960 öncesi Samet Kuşçu olayını herkes bilir. Samet Kuşçu ordu içerisinde Demokrat Parti'ye karşı bir cunta hareketi var dedi. İhbarda bulundu ama ceza alan kendisi oldu. Menderes ihbarı iyice araştırsa 27 Mayıs yaşanmazdı. Bu tür ihbarların iyice değerlendirilmesi gerekir.Kanunların çok güçlü olması, sivil iradenin her şeyin üzerinde olduğu vurgulanmalıdır. Yoksa 20-30 yıl sonra bir darbe girişimi daha olursa demokrasi tarihimiz bundan olumsuz etkilenir.

YORUM EKLE