EKONOMİK KRİZ VE MİLLİ MÜCADELE

Milli mücadelenin ilk adımının atılmış olduğu 1919 yılının 100. yılını doldurmak üzereyiz. Türkiye için önemi yadsınamaz bu tarihin yıldönümünde, gündeminde ise herhalde seçimlerden sonra ağırlıkla ekonomik kriz gelmektedir. Peki, uzun ve yorucu savaşlar geçirmiş, büyük topraklar kaybetmiş ve bir teslimiyet anlaşmasına imza atmış olan ulusun milli mücadeleye başlarken ekonomik durumu ne halde olabilirdi?

Mustafa Kemal Atatürk “Nutuk” adlı eserinde ülkenin durumunu “Büyük savaşın uzun yılları içinde ulus yoksul ve yorgun bir durumda.” diyerek tanımlar. Atatürk’ün bir cümle ile özetlemiş olduğu durum esasında uzun bir sürece yayılmış genel bir tablodur. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihat ve Terakki tarafından gerçekleştirilen hamleleri saymazsak eğer Osmanlı Devleti iktisadi açıdan uzun süredir atıl bir durumdaydı. 1914 yılındaki verilere göre nüfusun büyük bir oranı kırsal alanlarda yaşıyor olmasına rağmen, tarım, pazarlama alanının dar oluşundan ve nakliye için yol olanaklarının yetersizliğinden dolayı geçimlik miktarlarda yapılmaktaydı. Yolun yarattığı imkânsızlık sebebiyle izole bir biçimde yapılan tarım, kentsel alanlar için bir anlam ifade etmiyordu. Bu sebepten dolayı İstanbul ihtiyaç duyduğu tahıl ürünlerini yabancı ülkelerden karşılamak zorunda kalmıştı. İzmir ise tarım ticareti için hayati bir konumdaydı. Bursa ve Adana illeri haricinde ekili alan bazında Anadolu’nun %80’ine sahipti. Ayrıca işgale kadar tarım ürünlerininpazarlanma sahası anlamına da geliyordu. Her şeyi bir kenara bırakmış olsak dahi tarım için İzmir’in işgali bu iki açıdan dolayı bir yıkımdı.

Göründüğü gibi Milli Mücadele başlarken Anadolu halkı büyük oranda tarımla uğraşıyordu. Fakat ülke ekonomisine katkısı kayda değer nitelikte değildi. Sanayi ise içler acısı bir vaziyette idi. Avrupa’da üretilen sanayi ürünleri Osmanlı piyasasını doldurmuştu. Örneğin tekstil ihtiyacının %75’i ithal mallar ile karşılanıyordu. Bu sebepten ötürü 1866’dan itibaren atılan sanayileşme adımları gümrük yaptırımlarının yetersizliği yüzünden ülke içerisinde dolaşımda olan yabancı ürünlerden dolayı boşa düşüyordu. Yerli sermaye oluşmadığı gibi yabancı yatırımcı için de risk taşıyordu. Osmanlı sanayisi ağırlıkla (1915 yapılan sayımlara göre ve 65’i İstanbul’da olmak üzere yaklaşık 117 işyerinden bahsediyoruz.) İzmir ve İstanbul’da bulunmaktaydı. Müttefiklerin ve Yunan ordusunun işgali ile birlikte adı geçen sanayi birikimi de sıfırlanmıştı.

Buraya kadar bahsedilen tabloya baktığımızda, Osmanlı Devleti İzmir’in işgali ile başlayan ekonomik bir savaşın mağlubu olmuştu. Biraz mübalağalı olacak fakat yol gitmeyen Anadolu’ya bağımsızlık iradesini götürmek hayalperestlikten başka bir şey değildi ve Türkiye bu hayalperestlik ile kazandı.

YORUM EKLE