İşini iyi yapmamak ahlaksızlıktır

Birisiyle buluşmak üzere sözleştiğim zaman, asla geç kalmam.

Genellikle buluşma yerine zamanından önceden gelirim.

Bir keresinde işadamı arkadaşımla işyerinde sözleştik. "Kaçta gelirsin?" diye sordu, "10.10" karşılığını verdim. Hemen atıldı: "O ne yahu, şuna 10 - 11 arası diyelim." Prensiplerim var ya, "O ne öyle birisini seç ya da benim saatimi" dedim. Güldü ve, "Tamam senin dediğin olsun."

Ertesi gün saat 10.08'de sekreterinin yanındayım. 2 dakika sonra görüşmem olduğunu hatırlattım ki, yanına ulaştığımda saat tam 10.10 olsun. Görüştüğümüzde saat 11.20 olmuştu. Yok, öyle hemen vaz geçmem dostlarımdan. Ancak hatırlattım zamanın, saatin değerini. En azından bunun, insanların zamanını çalmanın, hayatın gerçek akışının dışına çıkmanın doğru olmadığını falan anlattım. "Başlama dostum yine. Güzel söylüyorsun da herkes böyle yapıyor" dediğinde benim için bitmişti konu. Ben görüşmelere yine verdiğim saatlerden önce buluşma yerine ulaştım, bir iki saat beklediğim de oldu.

İKİ GÜN BEKLEMEK

Arkadaşımın zaman algısında değişiklik oldu mu?

Evet, en azından zaman konusunda benim prensiplerime daha saygılı hale geldi.

Bazen bir iki gün beklediğimiz de olmuyor mu?

Geçenlerde ev ihtiyacı için alış veriş yaptım. Nakliye için bir hafta sonra eve getirilmesi için sözleştik. Tam gün eve hapsoldum. Dışarıdaki işlerimi iptal ettim. Mağaza sorumlusunu aradım. Nakliyenin tamamen anlaşmalı lojistik firmasıyla ilgil olduğunu, yine de görüşmeyle bilgi aktarabileceğini söyledi.

Saat 18.15'te nakliye sorumlusu olduğunu söyleyen kişi standart, "Görüşmelerimizin hizmet kalitesi açısından kayıt altında olduğu..." hatırlatmalarını yaptıktan sonra, ürünü bugün teslim edemeyeceklerini söyledi. Ne düşünürsünüz? Haa gerekçe olarak da, nakliye servisinin kaza yaptığını...

Ben mağduriyetimi anlattım, bu saate kadar beklemenin can sıkıcı mahzurlarını ifade ettim.

Görevli, "Ama bunları öngöremeyiz ki!" gibi sözlerle beni ikna etmeye çalışıyor. Teselli olarak, ilk servisi bana yapacaklarını, saat 10.00'dan önce ürünü teslim edeceklerini söyledi. Ertesi gün öğlene kadar planladığım işlerimi iptal edip beklemeye başladım. 11.07'de nakliye görevlisi olduğunu söyleyen kişi aradı ve, "İki saate kadar ürününüzü teslim edeceğiz." Servise yeni mi çıktıklarını sordum, kinayeli bir ses tonuyla, "Evet beyefendi" deyip kapattı.

İki saatin hakkını verdiler ama! O süreyi sonuna kadar kullandılar anlayacağınız. Tam iki saat sonra geldiler ve günün önemli bölümü geride kalmıştı. En az 4-5 kişinin demonte ürünleri kurup odaya yerleştirebilecekleri halde üç kişi halletti.

MANTIK, ÖFKEYİ YENER

Bu arada ben ne yaptım? Ürünü pazarlayan firmanın internet sitesinden yaşadıklarımı halkla ilişkiler birimine ulaştırdım.

Önce nakliye sorumluluğunu üstlenen lojistik firması yetkili aradı, özür diledi, "Yapabileceğimiz bir şey var mı?" diye.

Yapacaklarını yapmışlardı, "Mümkünse bir daha bir şey yapmayın benim için" anlamında şeyler söyledim.

Sonra firmanın halkla ilişkiler sorumlusu, aynı sözlerle gönül alma girişiminde bulundu. Bu iki arkadaş da son derece kurumsal kalıplar ve disiplin dilini kullanarak konuştu. Ne diyebilirim ki... Öfkeyi sürdürmenin anlamı yoktu. Ancak, bana söz verildiği halde evde iki gün bekletilmem, iletişimin kusurlu yollarına girmemize neden olan neydi?

Her çalışanın tüketiciyi "sosyal sermaye" olarak algılayacağı eğitim sisteminin olmayışı ilk neden... Sonrası sistemsizlik, duygusal zeka yoksunluğu, işine saygısızlık, meslek ahlakı yetersizliği...

En önemlisi zamanın hoyratça harcanması.

En büyük sermayenin zaman olduğunun unutulması.

Yalanın, çalışma hayatında meşru zemin bulması...

Yalanı kimse sevmez. Özellikle kendine karşı yalan söylenmesindin kimse hoşlanmaz.

Öfkelendirir insanı yalan... Ancak, insanoğlu çıkarları için her dakika profesyonelce yalanlar uydurur. İnanma ihtiyaçı kadar çok! Yalan, aldatmak amacıyla gerçeğe aykırı sözdür özetle... Siz buna gerçek hayattan bolca örnekler bulabilirsiniz.

İş hayatındaki yalanlar ise gerçeğin özgün asaletini infaz edecek kadar meşru hale geldi.

Aklı başında her insan, dünya hayatının geçici olduğunu bilir. Yine de zamanın sınırlarını aşacak, sonsuza dek yaşayacakmış gibi sonsuz hayaller içinde gerçek dışı bir dünya kurmayı da ihmal etmez. Hadi bunun mahzuru yok diyelim, peki buna inanılmasını beklemek safdilliği ne oluyor? İşte bu durum insanın tarih boyunca verdiği bir sınavdır.

Bu anlattıklarım, başımdan geçen basit bir olay gibi gelebilir. Ancak altına, içine bakın. İnsanın, hergün "empati" zırvalarıyla birbirini aldattığı şu dünyada, empatiden ne kadar uzak olduğumuzun göstergesidir. Empati halden iyi anlamaktır. Hikayeler uydurup birbirimizi kandırmanın ahlaki kusur olarak görülmemesi de en büyük değer kaybıdır.

Ahlak, erdem, hak, hukuk, adalet gibi değerleri yeniden öğrenmeye muhtacız.

Çünkü bunlar olmadan gelecek tasavvuru bile acı verici.

Zaman akıp gidiyor. İçinde bulunduğumuz bayramı bir daha yaşamayacağız.

Gelecek bayram, başka bir bayram. O halde, bu bayramı hakkıyla idrak edin.

İyi bayramlar...

YORUM EKLE

banner160