Mutluluk, en zor sanattır

Uzun insanlık tarihi boyunca filozoflar, dinler, bilim insanları ölüme çare bulma çabasından çok, mutluluğun formülünü aramıştır.

Bulunmuş mudur?

Herkes kendi kişisel tarihindeki hatalarını bağışlayıp, vicdanının isyanını bastırabildiği ölçüde…

Kişisel olarak kendini tatmin edecek bir amaca bağladığı ölçüde… Bireyler, düşünce dünyasının sınırlarını keşfedip beşeri hayatın sunabileceklerine dair umutlarını da kısıtladığı ölçüde…

Demek ki, her insanı aynı ölçüde mutlu edecek formül yok!

Bu yüzden mutluluk zor sanattır. Herkes aynı ölçüde bunu başaramaz.

Pekiyi, psikolojiyi sadece bu disiplin mensuplarının tekelinde gören, başkasının anlayamayacağı esrarengiz bir alan gibi gösterenlerin ürettiği formüller ne oluyor?

Yaşam koçları, psikologlar, psikolojik danışman adı altında, “Şöyle yaparsanız mutlu olursunuz, böyle yaparsanız mutsuz olursunuz…” diye yol gösterenlerin cazibeli sözleri…

Mutluluk arayışına bir çare olarak söz söylemeye teşebbüs edenlerin, tarihe adını yazdırmış ünlülerin sözlerini kanıt diye gösterenler…

Misal; “Kendimi her zaman mutlu hissederim. Neden biliyor musunuz ? Çünkü kimseden bir şey ummam. Beklentiler daima yaralar” der William Shakespeare diye cümleye girip bugünkü gerçekliğe bağlanamayan düşünce akışları…

Sahi Shakespeare psikolog mu?

Çağının sözel dehası, oyuncu insan… Nereden bilsin başkasını neyin mutlu ettiğini… Merhum fani, kendini mutlu eden şeyi söylemiş o an… Bugün yaşasaydı, kesin başka bir şey söylerdi.

Yakın zamanda üniversitedeki iletişim öğrencilerime “Konuşma Eğitimi” dersinde, “Mutluluk üzerine konuşalım” dedim. Harika yaklaşımlar ortaya çıktı.

Yine bir öğrencim sevgili Özlem, “Ciguli’nin öldüğü bir dünyada herkesin öleceği kesin. Ölüm gerçeği bilinçaltımızı oyarken mutlak mutluluk nasıl olur?”

Gerçeğin en yalın ifadesi budur.

Dünyayı sonsuza kadar sürecek bir eğlence yeri, her koşulda yaşam eğlenceli imajını zihinlere nakşeden bir müzik fenomeni faniler alemine göçtü.

Ölümü, mutluluğun önüne en büyük engel olarak koyan net bir örnek…

İNSANLIĞIN TARİHSEL BİRİKİMİ

Bilgi aktarırken, bir duyguyu ifade ederken hep yorumlanmış bilgilerden faydalanıp, insanlık tarihinin birikimlerinden yararlanıyoruz.

Bu birikimleri iyi analiz edip günün ihtiyaçlarına doğru biçimde bağlayabildiğimiz ölçüde isabet kaydediyoruz.

Analitik düşünüp, birikimleri bilimsel metodolojiyle ele alabildiğimiz ölçüde mutluluğa da katkıda bulunabiliriz.

Bilimsel yöntemler büyük mesafe kat ettiği için ikna edici yaklaşımlar da geliyor.

1970’li yıllarda ortaya çıkan, “Hedonik adaptasyon” terimi, mutluluk arayışına bakın ne kazandırıyor?

İstediğiniz, beklediğiniz, delice arzuladığınız şeylere kavuştunuz diyelim. Bunların hepsinde başta mutlu oldunuz. Sonra garip bir şey oluyor ve duygularınız nötrleşiyor… Sanki büyü bulutları dağılıp gidiyor. Eski mutluluk seviyenize dönüyorsunuz.

Yani her insanın geliştirip, içinde yaşadığı bir mutluluk haritası var. Bunun sınırlarını genişletmek veya daraltmak kişinin elinde…

Bilim insanları buna, “Hedonik adaptasyon” diyor. Yani duruma uyum sağlıyorsunuz.

Bu bilgi bize bir de şunu veriyor: Bu sistem, kötü ruh hallerimiz için de işliyor. Kederli halimiz de geçici…

Doğru değil mi?

Yaşam boyu mutluluğun sürmesi gibi acının de kalıcı olması akıl dışı…

Fiziksel estetik, zenginlik, seçkin bir yaşam düzeyi, eğitim, sağlık gibi dış koşullar da mutluluğa kalıcı katkıda bulunmuyor.

İnsan dünyaya boş, sıfır bilgiyle gelmiyor.

Genetik kodlarımızda mutluluk da en az yüzde 50 işlenmiş olarak dünyaya geliyoruz. Diğer yarısı bizim çabamıza kalıyor.

Demek ki, hedonik adaptasyon kuralına göre, 5, 10, 20 yıl sonraki mutluluk seviyemizi bugün saptayabiliyoruz. Bugünkü mutluluk düzeyi bunu ele veriyor çünkü…

Dışa dönük kişilerin daha mutlu olduğu varsayımına tamamen katılamıyorum.

Sadece içe dönük kişilerin duygusal dengesizlik riskiyle mutsuz olacağı görüşünü güçlendirir.

O başka bir yazı konusu olabilir.

MUTLULUĞA YÖNELME ÇABASI…

Misal, üniversite yıllarında değerli hocam Prof. Dr. Hanefi Özcan’ın bilgi derinliğiyle ufkumuzu açtığı felsefe derslerinde anlattıkları… Hocamızın çevirisini yaptığı, Türk filozof Farabi’nin mutluluk hakkındaki görüşlerini açıkladığı, “Tenbih alâ Sebili's-Saade” konuya islam felsefesi açısından bir bakış geliştiriyor. Kısaca, “Mutluluk Yoluna Yöneltme” olarak açıklayabileceğimiz bu eserde mutluluğa daha mutlak açılımlar getiriyor.

Bunu bir sonraki yazımızın konusu yapalım.

Sonuç olarak, mutluluk günlük hazların, coşkulu hislerin, geçici zevklerin verdiği sezgilerden ibaret değil; Kalıcı, mutlak değerleri korumayla ilgili bir kavram.

Bizde bir mevcut mutluluk düzeyi var, bir de bunu artırma potansiyeli…

O halde dönüp bakalım iç dünyamıza… Çevremizdeki görünür, görünmez, dünyevi ve uhrevi değerlerle bağımız nasıl?

Aile, eş, dost, sosyal hayat, sağlık, eğlence, coşku, keder, zorluklar karşısında direnç, hayatın getirdiklerine karşılık verebilme…

Günlük hayatın doğal akışı içinde yerimiz nedir?

Duygu, düşünce ve davranış kalıplarımızla mutlu muyuz?

Düşünelim ve ona göre yeniden yaşam biçimini düzenleyelim.

Çünkü, Ciguli öldü…

Biz de o mutlak sona ilerlerken…

Bu yazının nihai kaderimizi yaşamakta olduğumuzun ağır başlı bir hatırlatması olarak kabul edilmesini istirham ediyorum.

YORUM EKLE