Namaz Rabbimize yakın olma çabası

Muhterem Müslümanlar!
Bir gün Peygamberimiz (s.a.s) ashabıyla sohbet 
ederken onlara şöyle bir soru sordu: “Birinizin 
kapısının önünden bir nehir geçse ve o nehirde 
günde beş defa yıkansa, o kimsede kirden eser
kalır mı?” Sahâbe-i kirâm, “Kalmaz Ya Resûlallah” 
diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber 
Efendimiz şöyle buyurdu: “İşte beş vakit namaz da 
böyledir. Allah bu namazlarla günahları yok 
eder.”1
Aziz Müminler!
Peygamberler tarihinin en köklü ibadeti olan 
namaz, yüce dinimiz İslam’ın beş temel esasından
biridir. Namaz; insanın ruhu, bedeni, aklı, yüreği, 
sevgisi ve hürmetiyle, kısacası bütün varlığıyla
Allah’a yönelişinin sembolüdür. İnsanoğlu ne zaman 
Rabbinin kulluk davetine gönülden icabet edip 
namazlarını eda etmişse, o zaman gerçek anlamda 
huzura kavuşmuştur. Ancak ne zaman namazlarını 
ihmal edip Rabbiyle arasındaki bağı zayıflatmışsa, o 
zaman da nefsani arzularının esiri olmuş ve hüsrana 
uğramıştır.
Kıymetli Müslümanlar!
Ezanın ulvi davetiyle Cenâb-ı Hakk’ın
huzurunda namaza duran mümin, aşkını, bağlılığını, 
itaatini ve teslimiyetini O’na arz eder. Bu haliyle 
namaz, müminin hasretle beklediği ve Yüce 
Yaratanına en yakın olduğu buluşma anıdır. Namaz 
dünyaya ait telaşe, dert ve sıkıntıları bir kenara 
bırakarak çıkılan mukaddes bir yolculuktur. Asli 
vatanı olan cennetten uzağa düşmüş insanın, ihlasını 
ve istikametini koruyan bir hayatla Rabbine dönme 
arzusudur. Nitekim Peygamberimizin ifade 
buyurduğuna göre, “Cennetin anahtarı namazdır.”2
Namaz, şükür ve minnettarlık zamanıdır.
Yaratan ve yaşatan, nimet verip doyuran, koruyan ve 
bağışlayan Allah Teâlâ’ya karşı, müminin vefa 
borcudur.
Değerli Müminler!
Hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede 
Hak Teâlâ (c.c) şöyle buyuruyor: “Kitaptan sana 
vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Kuşkusuz 
namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. 
Allah’ı anmak en büyük iştir. Allah yaptıklarınızı 
bilir.”3 Öyleyse namaz, arınma ve korunma çabasıdır. 
Namazlarına değer veren, özen gösteren, tekbirinden 
selamına kadar namazın bütün rükünlerini dosdoğru
ve huşû içinde eda eden bir mümin, ibadet şuuruna 
sahip demektir. İbadet şuuru ise kul olma bilincidir. 
Allah’ın daima kendisini gördüğünü ve işittiğini 
bilerek, takva, merhamet ve nezaketle yaşamaktır.
İşte bu sebeple namaz, müminin sadece ibadet
borcunu değil, aynı zamanda üstün ahlâkını da temsil 
eder. Namaz kılan kişi, her türlü aşırılıktan, 
kabalıktan ve şiddetten korunur. Namazla güçlenen 
maneviyatı sayesinde, hayâ ve edebe aykırı 
davranışlardan uzak durur.
Aziz Müslümanlar!
Peygamberimize ve onun şahsında bütün 
müminlere hitaben Kur’an’da şöyle buyrulur: “Ailene 
namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. 
Senden rızık istemiyoruz; aksine biz seni 
rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, Allah’a karşı 
gelmekten sakınanlarındır.”
4 Allah Resûlü (s.a.s), 
bu emrin gereği olarak her sabah kızı Hz. Fatıma’nın 
kapısına uğrar ve “Ey ev halkı! Haydi, namaza!”
diyerek onları namaza davet ederdi.5 Bugün bizler de 
aynı şekilde kendimizi ve ailemizi namaza 
alıştırmakla sorumluyuz.
O halde, namazın şifa veren, güven ve sükûnet 
aşılayan ikliminde Rabbimizle buluşmaktan ailece 
mahrum kalmayalım. Bu hayatta “dinimizin direği”, 
ahirette ise “hesabımızın ilk sorusu” olan 
namazlarımızı ihmal etmeyelim. Unutmayalım ki, 
namaz bir külfet değil, aksine kendimizi tanımaya, 
yenilenmeye, zikir, şükür ve tefekkür ile
olgunlaşmaya vesile olan eşsiz bir nimettir. Sevgili 
Peygamberimizin müjdesiyle hutbemi bitirmek 
istiyorum: “Kim, Allah’ın bir emri olduğunu kabul 
ederek, rükûlarına, secdelerine, abdestlerine ve 
vakitlerine özen göstermek suretiyle beş vakit 
namazı kılmaya devam ederse cennete girer.”

YORUM EKLE