Sosyal medyanın karanlık cazibesine kapılanlara

İletişimci olarak toplumsal yarar olduğunu “kesinlikle bildiğim” faaliyetlerimi sosyal medya araçlarını kullanarak paylaşırım. 

Yaygın medya araçlarından gazete, dergi ve internet sitesi yazılarım, radyo televizyon programlarım, mesleki ilişkilerimi düzenleyen etkinliklerle eğitim programlarım…

Bunu niye yazdım?

Sosyal medya üzerinden edinilen kimliklerin, toplumsal akışı bozucu etkileri üzerine yazdığım makalelerle ilgili aldığım tepkilerin sürmesi üzerine yazdım.

Çoğunlukla yararlandıklarını dile getirenler oldu.

Ders verdiğim İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Medya ve İletişim Bölümünden akademisyen arkadaşımla yeni medya ve toplumsal etkileriyle ilgili konuşurken, “Sosyal medyanın benlik gelişimini tamamlamamış, kültürel altyapısı oluşmamış, toplumsal değerlerden yoksun kişiler üzerinde bozucu etkisi var” dedi.

Üstelik bunun geri döndürülemez ölçülerde olduğunu da iddia etti.

Neye dayanarak bunu söyledi?

Akademik disiplinlerin, insanla ilgili yüzyıllardır süren araştırmalarına dayanarak…

Aile, toplum ve değerlerin denetimi kalkınca sağlıklı bir kişilik oluşmuyor.

Bu durumdaki birey, sosyal medyanın önerdiği “abartılmış gerçeklik” üzerine kurulu bir kimlik ediniyor.

Gerçek hayatla yüzleşmenin acısı her geçen gün büyüyor.

Yüzeysel haberleri, yorumlanmış sezgileri, başkalarının hayatlarına dair önyargıları bilimsel bilgi sananların durumuna bakınca durum vahim…

Duygusal sanrıları hikaye, patetik vurgularla acılardan aşk çıkaran sözleri şiir, sıradan anıları ‘hayatımı yazsam roman olur’ kıvamına getirenler…

Sosyal iletişim araçlarının insan üzerinde yarattığı en acı tesirlerden biri de; derinleşmeden derine dalmanın yarattığı boğulma hissi.

Şimdi sıkı durun… Sosyal medya araçlarıyla ilgili araştırmaların ortaya çıkardığı gerçekler. 

PARAMPARÇA HAYAT

Facebook’un kullanıcı artışından sorumlu eski müdür yardımcısı Chamath Palihapitiya itiraf ediyor:

Sosyal medya ortamları, toplumun işleyiş şeklini oluşturan sosyal yapıyı paramparça eden araçlar haline geldi.

Bir nevi özür diliyor Palihapitiya…

Hindistan’da linç olaylarına yol açan WhatsApp’ın kandırma kampanyası örneğini veren Palihapitiya, “Yeni teknoloji birbirimizle etkileşim şeklimiz üzerinde anlaşılması zor etkilere sahip. Oluşturduğumuz kısa vadeli ve dopamin odaklı geribesleme döngüleri, toplumun işleyiş şeklini tahrip ediyor” diyor.

Bir fotoğrafı “beğenmek” veya mesajı “favorilemek” gibi etkileşimlerin, anlamlı ilişkiler yerine çok kısa vadeli hoşnutluk yarattığı görüşünü savunuyor.

Penn State Üniversitesi’nden Lizbeth Kim, “sosyal medya ve haz” konusunda Palihapitiya’nın, çok ciddi şeyler söylediğine işaret ediyor. Bu görüşünü de şu sözlerle deskekliyor:

“Palihapitiya’nın söylediklerini, genelde kasten görmezden geldiğimiz manzaranın bazı kısımlarını hatırlatan önemli şeyler olarak görüyorum.”

İYİ YÖNLERİNE BAKIN

Günümüzün sosyal medya ortamları, herkesin söylediğinin duyulmasına, güçlenmesine ve kendini ifade etmesine fırsat veriyor.  

Araştırmalar sonucunda akıllı telefon kullanımı, ergenlerde depresyon ve intiharla ilişkilendirildi.

İnsanların kullanımına açık olan şeylerin yanlış değerlendirilmesi her zaman mümkündür. Ancak olumlu şekilde kullanılırlarsa, çok ciddi faydaları da var.

Sosyal hiyerarşi boyutuyla değerlendirmesinde Kim’e kulak verelim:

“Halkın, sosyal medyanın ‘karanlık tarafına’ yönelik ilgisi artış gösterse de insanlar sosyal medya ortamlarını daha iyi şekilde kullanmaya çalıştığı zaman ne olduğunu merak ediyorum.”

İnsanlarla kurulan gerçek etkileşimle internette kurulan etkileşim arasında büyük farklar var.

Kişinin sosyal medya üzerinden edindiği kimliğindeki “karanlık” yönleri gerçek kişiliğiyle kurulan bağlar sayesinde çözülüyor.

Sosyal medyanın etkilerini, çoğunlukla sahip olduğumuz akademik bilgilerle değerlendiriyoruz.

Zaman ilerledikçe, yeni hayat gerçekleri bize daha net bilgiler verecek.
Ancak sosyal medyanın açtığı yaranın kapanmayacağı sosyolojik bir gerçek olarak da içimizde yaşıyor.

Hem iyi hem kötü yanlarını dikkate alarak sosyal medyayla yaşadığımız hayatın bize neler öğreteceğini izlemeye devam edeceğiz.

Nazım dizelerinde, “Aslolan hayattır” demişti değil mi?

Evet asıl olan hayattır.

YORUM EKLE