Talat Paşa'ya Göre Birinci Dünya Savaşı'nı Neden Kaybettik

Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı ilk iki sene İttifak Devletleri tüm cephelerde galip geliyordu. Almanların Batı cephesinde ilk başarılarını ve daha sonra Hindenburg’un Mazur Gölü çevresindeki zaferlerini, Çanakkale zaferi ve Kutul Amare zaferi izledi. Çarlık Rusya’nın savaştan çekilmesiyle iyice avantajlı konuma geçen İttifak Devletleri’nin çıkışı Verdun Muharebelerinde Almanya’nın durdurulmasıyla başlayıp diğer tüm cephelerde gerilemeyle devam etti.

Talat Paşa savaşın başından 4 Şubat 1917 tarihine kadar Dahiliye Nazırı daha sonra da 8 Ekim 1918 tarihine kadar sadrazam olarak görev yaptı. Paşa savaşın son iki senesindeki gerileyişi hatırlarında şöyle yazdı:

‘Savaşın üçüncü ve dördüncü yıllarında istek ve heyecan azalmaya başladı. Avrupa cephelerindeki sürekli bozgunlarla ordularımızın Filistin, Erzurum ve Bağdat’tan çekilişleri, o yer halkının Anadolu’ya kaçışı, tarımda çalışanların azalması yüzünden gıda maddelerinde baş gösteren kıtlık ve nihayet kıtalarda ve cephe gerisindeki bazı subaylar tarafından yapıldığı söylenen suiistimaller, halk arasında gittikçe hoşnutsuzluk uyanmasına yol açtı. Savaşın tamamıyla kaybedileceği akla gelmemekle birlikte, savaş bitinceye kadar Türk arazisinin tahrip olunacağı ve Türk halkının, yani ülkenin asıl nüfusunun feci yoksunluklarla karşı karşıya kalacağı korkusu herkes üzerinde korkunç bir etki bırakmaya başladı.

Cephelerdeki subay kayıpları, gerideki kıtalardan alınan subaylarla doldurulmaya çalışılıyor ve açılan bu yerlere de eskiden emekliye sevk edilen subaylar getiriliyordu. Ne bu subayları ahlak ve karakterlerine göre ayırmak ve atamak, ne de cürümlerini cezalandırmak mümkün oluyordu. Onları geri çağırmak ve ordudan çıkarmak, onları ödüllendirmek demek olacaktı. Geleceği ve iyi niyeti olmayan bu subaylar en ağır suiistimalleri yapıyor ve pek çokları da ceza görmüyordu. Bütün bunlar halkın umutsuzluğunu ve üzüntüsünü artırıyordu.

Suiistimalleri kanıtlayarak ortaya çıkan subaylar, ibret örneği olarak, cezalandırılmak üzere Harbiye Nezareti’ne teslim ediliyor; ancak şikayet ve ricalar sonuçsuz kalıyordu. İsmail Hakkı Paşa kendi adamlarına son derece geniş yetkiler vermişti ve bütün gücünü öyle harekete geçirmişti ki, sivil makamlar tarafından ileri sürülen iddialar sonuçsuz kalıyordu.

Ne yazık ki bu zihniyet Nezaretin başka kısımlarına da yayılmıştı. Gerçi kişisel çıkar ve amaçlara yönelik şikayetler de yapılıyordu; fakat Nezaret ilke olarak –haklı ya da haksız olsun- her türlü şikayete karşı ilgisiz kalıyordu.

Kumandanlar ve özellikle Levazım Amiri İsmail Hakkı Paşa hakkında Enver Paşa’ya sık sık şikayetler iletiliyordu. Enver Paşa, savaş süresince İsmail Hakkı Paşa’ya şiddetle ihtiyacı olduğunu öne sürüyor ve İsmail Hakkı Paşa olmaksızın ordunun yedirilip içirilemeyeceğini, dolayısıyla savaşa devam etmenin imkansızlaşacağını söylüyordu; şikayette direnilmesi durumunda istifa etmekle tehdit ediyordu. Böyle nazik bir zamanda Enver Paşa’nın istifası bütün orduyu güç duruma sokmuş olacağından, kimse bunu kabule cesaret edemiyordu.

Anadolu’ya taşıtlar tamamıyla yetersizdi. Tek hızlı taşıma aracı, Konya-Bağdat Demiryolu idi. Bunun da lokomotif ve vagonları yetmiyordu. İyi araba ve vagon bulunmadığından, hemen bütün taşımanın deve, eşek ve kağnılarla yapılması gerekiyordu…’’

Birinci Dünya Savaşı’nın son iki senesinin Talat Paşa gözünden değerlendirilmesi ve kaybedilmesinin iç sebepleri böyle. Kişisel çıkarların devlet çıkarları önüne geçirilmesi, hatırcılık, teknik yetersizlik ve kalifiye insan gücünden yoksunluk..

Tarihin tekerrür etmemesi ve tarihten ders çıkarılması temennisiyle, iyi okumalar.

YORUM EKLE

banner160