Türkçeyi gerçekten iyi konuşuyor musunuz?

Kültür düzeyinin yüksek, entelektüel seviyesinin en azından çevresindekilerden üstün olduğuna inanan herkeste dilin gücünden yararlanma çabası dikkatinizi çekmiştir.

Bu kişilerin Türkçeyi ne ölçüde doğru kullandığı tartışılır. Ancak başkasına yönelik eleştirileri eksik etmez.

Çünkü birinci amaçları başkasının eksikliklerinden erdem çıkarma gayreti vardır.

Duyduğunuz ilk sözcük “daha dilini düzeltememiş”,  “ –de, -da eklerinin ayrı mı, bitişik mi yazıldığını bile bilmiyor…” gibi eleştirilerdir.

Etkilenirsiniz değil mi?

En azından “adam biliyor ki eleştiriyor” düşüncesi oluşur.

Hatta o çok iyi bildiğini iddia ettiği dil aracılığıyla ne anlattığına bile bakmazsınız.

Bu toplumumuzdaki genel tablodan bir kesit…

Konuşma eğitimi özel ilgi alanımdır.

Öyle ki, üniversitelerde öğretim görevlisi olarak dersini veriyorum.

Benim doğup büyüdüğüm Ege’de kullanılan “ağız” tatlı bir ifade aracı kabul edilir. Bu yüzden Türkçe’nin hatalı kullanımı bile göz ardı edilir. Hatta düzgün konuşanlarla alay edilir.

Ben ilk okuldan itibaren üniversiteye kadar dili hep dikkatli ve özenli kullandım.

Bu yüzden ilk karşılaştığım kişilerden aldığım tepki; Güzel konuşuyorsunuz.

Güzel konuşma üzerine konuyu açanlar genellikle, konuşma biçimiyle ilgileniyor.

Bu konu günümüzde “ne söylediğin değil, nasıl söylediğin önemli” gibi aforizmayla sohbetlerin konusu edilmiştir.

Üniversitede gençler bu sloganın doğru olmadığını öğrenip, içeriğinin de söyleme biçimiyle aynı ölçüde önemli olduğunu fark ediyor.

Bu yüzden üniversiteli gençlerle bir arada olmak üstün bir zevk…

AVRUPALI TÜRKÇE ÖĞRENİYOR

Avrupa’da Türkçe, Osmanlıca ve Türkiye kültürü üzerine eğitim veren kurumların sayısı her geçen yıl artıyor.

Avrupalılar günümüzde niçin Türkçe öğrenmeyi tercih ediyor?

Eğitim kurumları niçin Türkçe ve Osmanlıca bölümler açıyor?

Euronews’teki röportajında Strazburg Üniversitesi Türk Etüdleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Samim Akgönül bu soruların cevabını ilginç tespitleriyle birlikte veriyor.

19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Türkçesine, 20. Yüzyılda da Türkiye Türkçesini ilgi hep vardı.

Günümüzde ilgi yayılıyor. 

Batı Avrupa’da köklü eğitim kurumlarının Türkçe dersleri verdiğine dikkat çekiyor Prof. Akgönül

Tarih, arkeoloji, sanat tarihi, sosyoloji, sosyal bilimlerle ilgilenenlerin Türkçe öğrenme arzusu var. Oryantalist (doğu bilimleri) olmaya yönelenlerin Türkçeyi öğretmesi de dikkat çekici.

Prof. Dr. Samim Akgönül, 90’lardan itibaren Batı Avrupa ülkelerindeki üniversitelerde öğrenci profilinin değişmeye başladığına dikkat çekiyor.

Bu ülkelerde doğan Türk kökenli ailelerin çocuklarının bir kimlik arayışına girdiğini görüyoruz.

Politika, din, kültür, sosyal hayat düzeni, çalışma hayatı ve iletişim alanlarındaki gelişmeler bunu zorunlu kılıyor.

Akgönül, “Bu çocuklarda ana dillerini, tarihini öğrenme hevesi arttı” diyor.

Samim Hoca, 2000’lere gelindiğinde bu bölümlerin öğrencilerinin yüzde 95’inin Almanya, Fransa gibi ülkelerde doğan Türk ailelerin çocukları olmaya başladığını gözlemlediğini de ekliyor.

Türkiye’ye yönelik entelektüel ilginin son üç beş yıldır arttığı bir gerçek. Tarihi gerekçeler de etkili. Büyük medeniyet kökeninden gelen bir ülkenin dilini öğrenme çabası var.

Hocamız, son olarak bir çiftin Türk olmayanının da Türkçe bölümleri tercih ettiğini hatırlatıyor, “Sevdiği insanın dilini, tarihini öğrenmek için gelenler de var” diyor.

O HALDE… TÜRKÇE!

Başta belirttiğim gibi, herkes kendi varlık alanında benliğini dili vasıtasıyla gösterme çaba içindedir. Çünkü birey kendi varlığının bir toplum içinde onaylanmasından daha büyük haz alamaz.

Dil bunun için çok önemlidir. Hayati değer taşır.

Konuşuyorum O Halde Varım” kitabımın yayınından tam 2 yıl geçti. İlk baskı bittiğinde, ne çok şey biriktiğini fark ettim.

İlginiz bir alana yönelirse, o alandaki her şeyi bilmek istersiniz.

Türkçeyi sadece günlük ihtiyacımızı karşılaması için kullanıyorsak; bilgimiz, yaşam standartlarımız, kültür düzeyimiz o kadardır.

İhtiyaç fazlası yoktur dilde…

Bir dili “biliyorum” diyebilmeniz için o dilin her alandaki kullanımına da ilgi göstermeniz gerekir.

Yazılı kültür, konuşma becerimizle gelişebilir. Konuşma kültürü de yazının içeriğini bilmekle mümkündür.

Dil sadece kullanma biçimiyle de değil; ne söylendiğiyle de tamamlanmış sayılmaz.

Nasıl söylediğiniz de ne söylediğiniz de eşit ölçüde önemlidir.

O halde yaş, meslek, sosyal ve kültürel düzey gözetmeksizin Türkçeyi en iyi biçimiyle konuşmak ihtiyaçtan öte bir itibar meselesidir.

Avrupalı Türkçeyi yeniden keşfetmişken, biz de katkı koyabilmek için hatırı sayılır bir projeyle kamuoyunun önüme çıkmaya hazırlanıyoruz.

Yazımın sonuna bunu ekleyerek, yeni yılda sizleri bir sürpriz beklentisi içine dahil etmek istedim.

Güzel günlerde buluşmak dileğiyle dilinizin gücüne inanın.

Çünkü dil, beyninizin ve gönlünüzün sesidir.

YORUM EKLE