Bir 15 Temmuz Hatırası O Akşam Edirne Akparti İl Binasında Yaşadıklarım

15 Temmuz'un üçüncü yılı münasebetiyle bu yazımda size o akşam Ak Parti İl Binası'nda neler olduğunu anlatacağım. O gün partide gençlik kolları başkanı değişmişti -yeni gençlik kolları başkanı içinde ilginç bir tesadüftü o gün- ve bizde eski gençlik kolları ekibi olarak bir toplantı yapmıştık. İşte bu toplantı esnasında darbe haberini internetten ve televizyondan haber aldık. Doğruca parti binasına gittik. Giderken aklımdan türlü türlü senaryolar geçiyor neler olacağı ile ilgili, korkuyla karışık duygular yaşıyorum. 
Parti binasına gidene kadar il başkanı, milletvekili ve diğer yüzlerce partili binada toplanmıştı. İçerisi mahşer yeri. Herkes oturduğu yerde terliyor. Hiçbir yerden sağlıklı haber alınamadığı için doğal olarak gelen haberlerde kulaktan kulağa, ancak insan o an duyduğu her şeye ihtimal verip ona göre düşünüyor. Gelen haberler Hulusi Akar'ın rehin alındığı, Hakan Fidan'ın öldürüldüğü, Tayyip Erdoğan’dan ise haber alınamadığı gibi kimisi yalan kimisi doğru kimisi yarı doğru yarı yalan. Bu haberleri duyar duymaz bende oluşan algı her şeyin bittiği yönündeydi ve tam bir karamsarlığa bürünmüştüm. İçimde darbecilere karşı müthiş bir kin ve intikam arzusu da duyuyordum. Kalkıp bir kaç arkadaş ile abdest aldık, çünkü o an zannediyoruz bu herifler buraya da gelecekler belki keyfi olarak hırslarından bir kaç kişinin kafasına sıkacaklar. Ben de en azından bir tanesine adam akıllı bir yumruk oturtup en hıncım içimde kalmadan ölme planları yapıyorum kafamda.
İşte tam bu sırada Tayyip Erdoğan’ın canlı yayına bağlandığı haberi Hızır gibi yetişti. Televizyon yanlış hatırlamıyorsam parti binasında iki tane vardı ve birisi il başkanının odasındaydı, bende koşarak oraya kalabalığın arasına girdim. İl başkanı koltuğunda partililer etrafında izliyoruz. Söylediği her söz insana cesaret veriyor, adeta ya kuzgun leşe ya devlet başa diyordu ve sonunda milletimi, parti teşkilatlarımı -yani bizleri- meydanlara davet ediyorum diyordu. Ses tonu o an bana kükreme gibi geliyor tabi herkes benim yaşadığım heyecanı yaşayıp bir ayaklandı. Hani aşağı inip meydanlara gidiyoruz gibi. Sonra odada bulunan yaşlı birisi il başkanına sanırım samimiyetine binanen ismiyle hitap edip “hadi İlyas çıkmıyor muyuz meydana?” dedi. İl başkanının cevabı ise benim beynimden kaynar sular boşalmasına neden olmuştu. Kendisi cevaben demişti ki “Biz Ankara'dan talimat bekliyoruz?” Ben de cevabının vermiş olduğu şokla gayri ihtiyari kendisine “Nasıl yani daha kimden talimat bekliyorsunuz, üstünde oturduğunuz koltuğun içinde bulunduğunuz partinin en tepesindeki kişi devletin en tepesindeki kişi zaten talimat verdi” diye cevap verdim. Ancak verdiğim bu cevap esnasındaki kısacık yirmi otuz saniye içerisinde kendisinin korkmuş olduğunu ve basiretinin kapandığını anlamıştım. Böyle bir krizi yönetebilecek kabiliyette birisi kesinlikle değildi. Verdiğim cevaba ise kendisi yine tekrar aynı şeyi söylemişti. “Biz Ankara’dan talimat bekliyoruz” Artık Ankara kimse.. 
Ben iyice sinirlenmiştim ve bu kez oturun siz koltuklarınıza millet sokağa çıkar dedim ve odasından dışarı doğru yürümeye başladım. Verdiğim tepki parti binası içerisindeki namuslu vicdanlara tesir etmiş olacak ki kalabalık bir kesim peşimden yürümeye başladı. O an son dönem partinin belediye başkan adayı olan şahıs bana arkamdan sen provakatörsün diye bağırdı. Ben de kendisine ben provakatör değilim, milletim diye cevap vermiştim. 
Daha sonra partinin deposundaki Akparti ve Türk Bayraklar'ını etrafımdakilere dağıtıp aşağıya bina önüne indik. İnmekle muazzam bir kalabalığın parti binası önünde toplandığını gördüm. Bana müthiş bir güven gelmişti ve az önce yukarıda yaşadıklarımdan gurur duymuştum. Ben aşağıda milletin toplandığını bilmiyordum. Millet meşru devlet reislerini dinlemişti ve demokrasiye sahip çıkmıştı bile, yukarıdakiler ne kadar gaflet içerisinde olsa da. Kalabalığa hitap etmeye, ateşli bir şekilde konuşmaya başladım. Millet harekete geçmişti, zaten hepimiz aynı duyguları paylaşıyorduk. Meydana doğru yürümeye başladık. Biraz sonra yukarıdakiler de gelmeye başladılar, gelmeye nasıl karar verdiler bilmiyorum ama geldiler. Millet yürüyor, verilen selâyla manevi duyguları bir kat daha artıyordu. Yürüyüp tekrar parti binası önüne geldik. Orada il başkanı, dönemin milletvekili ve eski milletvekili konuşma yaptılar. Eski milletvekili ateşli güzel bir konuşma yapmıştı. İl başkanı ve o zaman görevde olan milletvekili ise kalabalığa evlerine gitmelerini dağılmalarını söylemişti. Bence kendileri dua etmeliler ki bu konuşmayı yaparlarken ellerinde megafon yoktu. Yoksa o kalabalık kendilerini linç edebilirdi. Bu yaptıkları konuşmaların görüntüleri ise daha sonra internet ortamında baya bir dolaşmıştı. Sosyal medyada tepkiye sebep olmuştu. Daha sonra kimi zaman coşkulu yürüyüşlerle kimi zaman meydanlardaki nutuklarla demokrasi nöbetleri başlamış oldu. Zaten ilerleyen saatlerde darbe girişiminin başarısızlığıyla tehlikeyi atlatmıştık. Yine herkes reisçiydi, özellikle yukarıdakiler. Ben ve benim gibiler görevini yapmıştı. Artık mikrofon ve kürsüler yine onlarındı. 
Şimdi gelelim soruya. Bunu neden yazdım? Bunu yazdım çünkü o binada o günden beri hiçbir şey değişmedi. Ehliyetsiz yöneticiler hala Akparti'ye ve millete zarar veriyor. Darbe millete, milletin iradesine karşı yapıldığı için karşı çıkmıştım. Şimdi de milletin hakkını yedikleri için yukarıdakilere karşı bu yazıyı yazıyorum, yazmaya da devam edeceğim. 

YORUM EKLE

banner160