Emine Bulut ölsün istedik!

İnsan, pratikte haddini bilmeyen bir varlık.

Kutsal metinlerde insan, “pek arsız, zayıf, noksan…” sıfatlarıyla tarif edilir.

Katledilen mahdumeler / öldürülen kız evlat söz konusu olunca gündeme bir isyan oturuyor.

Şiddete kurban verilen kadınlardan Emine Bulut’un ölümünün üzerinden 5 gün geçtikten sonra birden sosyal medya çalkalanıyor.

Kızının “ölme anne!” diyen feryadıyla alevlendi.

Aforizmalar, kadın cinayetleriyle ilgili hazır kalıp cümleler etiketlenip bu acıya tepki yağıyor.

Bu son olsun!” dileği, 30 yıllık gazetecilik yaşamımda her cinayetin etiketi oldu.

Ancak değişmedi. Nedenleri pek çok…

Olaya sadece namus, şeref bağlamından bakınca son olmayacaktır.

Erkek, fiziksel kudretini güçsüzden yana kullandıkça; Bu gücü, en yakınındaki kadının üzerinde şiddet olarak sergilemekten vazgeçmedikçe…

Ne yazık ki son olmaz.

Çünkü asıl gücün beyinde, vicdanda, nezakette, hürmette olduğunu idrak edemeyen erkek, daha çok canlar yakacaktır.

Haddini daha çook aşacaklardır.

AHLAKSIZ GELENEK

Ahlak, namus deyince sadece kadından konuşan herkes ahlaksız ve namussuzdur.”

Sosyal medyada en çok kullanılan bu söz Frida Kahlo’ya ait olduğu söylenir. Kahlo, Meksikalı babayla Kızılderili annenin kızıdır. Erkeklerden çok çekmiş çileli ömrünü tamamlarken, karşılaştığı her sorunun altında kadın olmasının sancıları sezilir.

İçten, yürekten sözleri aforizmaya dönüşmüş.

Bugün, Emine Bulut adının yanına Frida Kahlo’nun sözü eklendi.

Bizim sosyal medya kullanıcılar, sözünü yetiremediği yerde hazır kalıp cümleleri yapıştırıyor.

Bu mesele sadece namus bağlamında çözülemez.

Gelenekleri savunan toplumların en tutarsız yanlarından biri de, işine gelmeyen konularda geleneği kullanmasıdır.

İşini yürütebiliyorsa değeri yoktur geleneğin.

Yani ahlaksızlar ve ikiyüzlüler, işledikleri suçlardan sonra hep geleneklerin ardına sığınırlar.

Ahlaksızlığı, namussuzluğu, haysiyetsizliği, ikiyüzlülüğü örtbas eden, koruyan geleneğin gözü kör olsun, yerin dibine batsın.

Suçlular, mağdurlardan daha fazla korunduğu dünyada haddini aşacak daha çok insan olacaktır.

KİRLİ LAFLARIN HEDEFİ

Düşünce, söz, eylem ve tarzını pek beğendiğim Prof. Dr. Uğur Batı, “Emine Bulut yaşamak istiyordu, olmadı” diye yazmış. Basit ama bir insan gerçeğini en yalın ifade eden cümle…

Bir insanın yaşamayı istemekten daha kutsal bir talebi, daha değerli bir beklentisi olabilir mi?

Kadın bunu istiyordu, olmadı. “Kader değil mi? Evet bu kaderi toplum, hukuk sistemi, eğitim sistemi, medya, karar vericiler, bireyler olarak biz inşa ettik” diyor

Batı, gerçeği çekinmeden şu cümleyle ifade ediyor; “Emine Bulut ölsün istedik, devam da ediyoruz. Başka emineler de olacak.

Prof. Dr. Uğur Batı’nın bu konudaki tespitlerine katılıyor ve sosyal medya hesabında paylaştığı düşünceleriyle baş başa bırakıyorum:

“Emine Bulut, daha önce de şiddet gördü eminim. Mahalle baskısından korktu, sakladı. Bir zamanlar birlikte yemin ettiği canavardan korktu sakladı. Adalete inanmadı sakladı ve gözü morardığında merdivenden düştüm dedi. Saklamadı bir gün belki ama bir işe yaramadı.

Samimi değiliz: Olay oluyor, sosyal medyadan feryad-ı figan ediyoruz. Başka bir olaya geçene kadar unutuyoruz. STK’lar da çalışmıyor. Örgütlü toplum olamıyoruz. Siyaset de bu konuda hala samimi değil.

Çocukların, transların, hayvanların, eşcinsellerin, göçmenlerin maruz bırakıldığı şiddetle; kadınların bırakıldığı şiddet dinamikleri farklı değil. Bu konuda samimi miyiz? Toplum kendisini denetlemeli.

İkircikli davranıyoruz; İdam gelsin diyoruz ama bir seks işçisi öldürüldüğünde layığını bulmuş mu diyoruz?

Kadına karşı şiddette Türkiye gibi mağdur olanı suçlamanın çok yaygın olduğu bir toplumsal algı içinde yaşıyoruz.

Çocuk yaşta evlilikler, şiddetin aile içinde kalması gerekliliği ucubesi, şiddetin “normalleşmesi ve yaygınlaşmasında” etkilidir. “Tecavüzcüsüyle evlendirilen” kadın olgusu hala devam ediyor.

CİNAYETİN İDEOLOJİSİ OLMAZ

Senin katilin, benimki olmaz. İdeolojisi olmaz bu işin. Nerede problem varsa toplumsal baskı şarttır.

Erkeğin evde tek hakimi olduğu “sözde dini referans” iddiasındaki kötücül hurafelerden kurtulmamız gerekir.

Türkiye’de bildirim sonrası süreçte kadına ve aileye yönelik koruma sosyal destek hizmeti çok sorunlu. Bu da istismarı yok saymak, olmamış gibi davranmak, bildirimde bulunmamak gibi sonuçları beraberinde getirebiliyor

Hukuk sistemimizde hız ve mükemmellik, cezanın adiliği konusunda birincidir. Hak talebinde bulunmak kadınların üstün yararını gözetmek ve sorumluluk almaktan vazgeçmemeliyiz. Şiddetin küçüğünü büyüğünü uygulayan, cezasını bulacağını peşinen bilmeli.

Bir de kirli laflardan kurtulmalıyız: “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmemeliyiz” değil mi?

YORUM EKLE

banner160