Ayvalık’ta; Perakende Sebze Hali Girişindeki tekel bayiimde sık sık dostlarım ziyaretime geliyor ve içtiğimiz çaylar eşliğinde tadına doyulmaz sohbetler ediyorduk.
O dostlarımdan biri de, Arap Mustafa idi.
Ayvalık’ın Küçükköy Mahallesi’ndeki Gelinkaya mevkiinde küçük bir atölyede mermer ustası olarak geçimini sağlamaya çalışıyordu.
Çetin bir hayat hikayesi vardı. Hayatın tüm yükünü omuzlarında sırtlananlardandı.
Yani bizim gibi ve halktan biriydi, Mustafa Olpak…
Bir gün üzerinde mermer tozlarının eksik olmadığı iş kıyafetleriyle büfeye geldiğinde, elinde bir defteri gösterdi bana.
“Kitap yazıyorum” dedi.
Yaşanmışlıklarına ait çok ciddi bir birikimi vardı ama tüm bunları yazıya dökerek, bir eser haline getirebileceğine pek ihtimal vermemiştim.
“Ya boş ver be Mustafa ağabey, kitaplar seni yazsın. Ne diye uğraşıyorsun ki?” şeklinde absürt bir cevapla yanıtlamıştım O’nun bu sözlerini…
“Ciddiye almıyorsun ama göreceksin. Bu kitabı yazacağım ve yayınlatacağım” demişti.
Aradan yaklaşık üç ay gibi bir süre geçmişti.
Bu zaman diliminde Mustafa ağabey yine gelip-gidiyor ve çaylarımız eşliğinde o sohbetlerimiz devam ediyordu.
Bazen kitabından bahsediyordu.
Annesi Kemale teyzenin anlattıklarını kaleme almıştı.
Ben halâ Mustafa ağabeyin derme çatma el yazısıyla yazdığı o defterdeki notların beyhude bir çaba olduğunu düşünüyordum.
Ama ne kadar da çok yanılmışım…
***
Gün geldi; Mustafa Olpak’ın yazdığı, “Arap Kızı Kemale” ve hemen ardından yazdığı “Köle – Kenya, Girit, İstanbul Kıyısından İnsan Biyografileri” kitapları Türkiye genelinde, özellikle de uluslararası mecrada çok büyük bir yankı buldu.
TRT, Mustafa ağabeyin Kenya’nın Kikuyu kabilesine dayanan ailesinin belgeselini yaptı.
“Arap Kızı Camdan Bakıyor” ismini taşıyan bu belgesel dünya tarihindeki ilk “Köle” belgeseli olma özelliğini taşıyordu.
TRT’nin yanı sıra Fransa, İngiltere, ABD ve Kanada’da yayınlanan belgesel; dünya halklarının kölelik ile ilk kez ciddi anlamda yüzleşmesini sağlamıştı.
Bizim “Mermerci Arap Mustafa” bir anda dünyaca ünlü bir yazar haline gelmişti.
Doğum yeri Ayvalık’ta değil de; gençliğini geçirdiği İzmir’de, Afrikalılar Kültür ve Dayanışma Derneği’ni kurdu.
Sadece Türkiye’ye değil, tüm dünyaya “Afro-Türk” sözünü adeta hafızalara kazıttı.
Afrika kökenli Türklerin yüzyıllar öncesinden gelen geleneklerinden biri olan “Dana Bayramı” ritüelinin Anadolu topraklarında ilk kez düzenlenmesini sağlamıştı.
Afrika kültürüne ait yöresel kıyafetlerin giyilerek, kesilen danaların imece usulüyle pişirilip düzenlenen piknik ortamında paylaşılmasıyla kutlanan bu bayramın gelenekselleşmesinin de mimarı olmuştu.
Tabi O, böylesi büyük bir hengamenin içinde olduğu için Ayvalık’taki mermer atölyesini kapatmış ve İzmir’e taşınmıştı.
Bir gün; çok sevdiğim ve kendime idol olarak kabul ettiğim usta kalem Yılmaz Özdil’in 2017 yılında yazdığı bir köşe yazısında “Arap Mustafa” ağabeyin, kalp yetmezliği sonucunda hayatını kaybettiğini öğrendim.
İnanılmaz üzülmüştüm.
Çünkü her şeyden önce, adam gibi adamdı Mustafa ağabey.
Onunla yaptığımız sohbetlerde, dünyada yüzyıllardır var olan köleliği günümüzde her insanın kısmen ya da tamamen yaşadığını söylüyordu.
Asırlar öncesinde insan tacirlerinin köle pazarlarında zorla sattıkları ataları gibi, günümüzde de insanlığın; başta televizyon, internet, cep telefonu gibi materyallerin kölesi haline dönüştüğünü savunuyordu.
O yıllar, “Yapay Zekâ” ile tanışmamıştı Mustafa ağabey. Ama eminim ki, eğer tanışmış olsaydı bunun da insanlığı kendisine köle edebileceğini söyleyecekti.
Şimdi düşünüyorum da; özellikle internet, modern çağın bir köleliği değildir de, nedir?
Üstelik bu kölelik öyle bir hâl aldı ki; doğru kullanıldığında hayatımızın önemli bir parçası haline gelen bu iletişim aracıyla artık neredeyse her işimizi halleder olduk.
Acıktığımızda yemek siparişlerimizden tutun da, canımız sıkıldığında oyunlar oynadığımız, bankacılık işlemlerinin yanı sıra evleneceğimiz eşleri bile bulduğumuz bu platform, vazgeçilmezimiz değil mi?
Tabi olumlu yanlarının dışında; dolandırıcılık, sapkınlık, sahtekarlık, fuhuş, uyuşturucu, ruhsatsız silahlanma gibi birçok yasa dışı suç unsurlarının var olduğu internet ve elbette şimdilerde hayatımıza giren “Yapay Zekâ” gelecekte toplumsal bir kâbus haline dönüşebilecek kadar ürkütücü değil mi?
Soruyorum, sadece internet bağımlılıklarımız yüzünden; yüzyıllar öncesinde doğup, büyüdüğü topraklardan zorla koparılarak, prangalarla Avrupa ve Anadolu topraklarına götürülen, parayı basan zenginlerin kulu olarak yaşamak zorunda bırakılan bizim “Arap Mustafa” gibi Afro-Türklerden, biz sözde özgür bireylerin ne farkı kaldı?
Günümüz Türkiye’sinin olumsuz ekonomik koşulları altında inim inim inlememizden ve bunun beraberinde getirdiği görünmez prangalarımızın esareti altında bırakılmış olmamızdan hiç bahsetmiyorum bile…
O halde; asıl köle Arap Mustafa mı, yoksa kendisini özgür sanan bizler miyiz?
Esen kalın…
Yorumlar
Kalan Karakter: