Dile kolay. Ancak bu uzun süreçte, CHP’yi iktidara taşıyamadı. Siyasi tarihimize adeta "seçim kaybetmenin istikrar abidesi" olarak geçen bu dönem, CHP açısından büyük fırsatların heba edildiği yıllar olarak hatırlanacak.
Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkan olduktan sonra girdiği tüm seçimlerde başarısız sonuçlar aldı. En sonunda, 2023 yılında yapılan kurultayda Özgür Özel’e karşı kaybetti. Ancak bu yenilgiyi, elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi içine sindiremedi. Koltuğu kaybetmesinin ardından, çevresi adeta yeni genel başkana karşı bir cephe oluşturdu. Bu cephe, kimi zaman AKP’li trollerin diliyle paralellik gösteren açıklamalarla gündeme geldi.
Eleştiri elbette yapılabilir; nitekim Özgür Özel’in muhalefet tarzı da başlangıçta birçok kişi tarafından “yumuşak” bulunuyordu. Ancak 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun hukuksuz şekilde tutuklanmasının ardından sergilediği dirayetli duruş, muhalefeti sadece göstermelik değil, gerçek anlamda yapan bir lider profili çizdi. Hatta birçoklarına göre bu duruş, Kılıçdaroğlu’nun yıllarca sergileyemediği etkin bir muhalefet anlayışını temsil ediyor.
Kılıçdaroğlu’nun geçmişteki tercihleri ise hâlâ tartışma konusu. Ekmeleddin İhsanoğlu gibi, CHP tabanına yabancı bir ismin cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesi, partide derin bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Muharrem İnce’yi aday gösterdiği süreçte sergilediği “Gel bakayım buraya” ifadesi, kamuoyunda günlerce alay konusu oldu. Son seçimde ise parti içinden gelen tüm uyarılara rağmen, kendisini yeniden aday ilan etti. Bu ısrar, birçok kişiye göre kişisel bir hırsın tezahürüydü ve sonuç hüsran oldu.
Bugün ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun tavırları, bir kırgınlıktan öte bir öfkeye işaret ediyor. Ne Ekrem İmamoğlu’nun siyasi baskılarla yargılanmasına karşı kamuoyunda açık bir destek verdi, ne saraçhane mitinglerine katıldı, ne de 19 Mayıs’ta İzmir’de düzenlenen ve tüm parti kadrolarının yer aldığı büyük mitinge katıldı. “Davet edilmedim” açıklaması, böyle önemli bir organizasyonda bulunmamasını mazur gösterecek kadar güçlü değil. O mitingde herkes vardı, davetliydi sadece Kılıçdaroğlu yoktu. Neden?
Bu sorunun cevabı açık gibi görünüyor: Kılıçdaroğlu kırgın değil, kızgın. Hatta daha ötesi, kinli. Ancak bu öfkenin yönü net değil. CHP’ye mi, CHP tabanına mı, yoksa kendisine yıllarca güvenen milyonlarca seçmene mi? Bunu kestirmek zor! Ancak kesin olan bir şey var ki, yaptığı açıklamalar ve sosyal medya paylaşımları, artık yapıcı bir zeminden çok yıkıcı bir niteliğe sahip.
Unutmamak gerekir ki; CHP listelerinden seçilip daha sonra AKP’ye geçen milletvekilleri, Kılıçdaroğlu döneminin ürünüdür. İzmir gibi bir CHP kalesinde bile, partiyle ilgisi olmayan Atatürkçü isimler ve İzmirlinin istemediği kişileri aday gösterildi. Bu durum, partiye yıllarını vermiş, sadakatle hizmet etmiş pek çok ismin dışarıda kalmasına neden oldu. Sonuç? Parti içinde derin bir kırgınlık, güvensizlik ve aidiyet kaybı. Bunu kim yarattı, tabi ki Kemal Kılıçdaroğlu. Kılıçdaroğlu, sadece bir genel başkan değil, aynı zamanda Atatürk’ün mirası olan CHP’nin de sembolik bir ismiydi. Ancak bugün geldiğimiz noktada, bu sembol figür ne yazık ki partisine uzak, mitinglere katılmayan, sessiz desek sessiz değil ama kırıcı bir figüre dönüşmüş durumda. Siyasette kırgınlık olur ama kin, en tehlikelisidir. Hele ki bu kin, ülkenin en köklü partisinin içinde, eski bir genel başkan eliyle besleniyorsa... O zaman bu tabloyu sadece “kırgınlık” diye açıklamak mümkün olmaz.
Sayın Kılıçdaroğlu, siz görevinizi tamamladınız. Ancak unutmayın, CHP sizin kişisel hesaplaşmalarınızı sürdürme alanınız değil. Bu parti, kinle değil, akılla yol almalı. Eğer gerçekten CHP’yi seviyorsanız, gölge etmeyin. Yol yürüyenlerin önüne taş koymayın. Çünkü bu ülkenin, artık geçmişe değil, geleceğe bakmaya ihtiyacı var. Çok zaman kaybettirildi.
Sağlıcakla kalın.
Yorumlar
Kalan Karakter: