Deniz Baykal’a kurulan komplonun hesabını soracağını söyledi; aday olmayacağını da özellikle vurguladı. Ancak çok geçmeden aday oldu ve 2009 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Genel Başkanı seçildi. O dönemde en büyük destekçisi olan Önder Sav’a karşı yürüttüğü süreci bugün hâlâ internetten araştırarak bulabilirsiniz.
Kılıçdaroğlu, 4 Kasım 2023’te yapılan 38. Olağan Kurultay’da genel başkanlık koltuğunu Özgür Özel’e devretti. Ancak bu devir teslim, onun siyasetten tamamen çekildiği anlamına gelmedi. Aksine, perde arkasında etkili olmaya devam ettiğini görüyoruz. Kimi açıklamaları ve hamleleri, Kılıçdaroğlu’nun siyaseti bırakmaya hiç niyeti olmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Özellikle “Mutlak Butlan” çıkışı, partide ve kamuoyunda soru işaretlerine neden oldu. Kimi çevreler bu söylemi, CHP’ye kayyum atanmasının önünü açacak bir zemin oluşturmak olarak yorumladı. Kılıçdaroğlu’nun etkinliklere katılmaması, mitingleri gereksiz bulduğuna dair çıkan haberler ve kamuoyuna yansıyan açıklamaları, “siyasi gölgede liderlik” arayışının ipuçları olarak görülüyor.
13 Yıl, Sayısız Seçim Kaybı
Kılıçdaroğlu'nun 2009'dan 2023'e uzanan genel başkanlık dönemine baktığımızda, hemen her seçim başarısızlıkla sonuçlandı:
2010 Anayasa Referandumu: Kaybedildi. Bu referandum da oy kullanamadı çünkü kaydını yaptırmayı unutmuş.
2011 Genel Seçimleri: İktidar olunamadı. Seçiminden önce açık bir idea ortaya attı ve %30 un altında oy alırsam çeker giderim dedi. %26 oy aldı gitmediği gibi en başarılı dönemimiz dedi. Çok garip değil mi? verdiği sözü tutup genel başkanlığı bırakmadı.
2014 Yerel ve Cumhurbaşkanlığı Seçimleri: Beklenen başarı sağlanamadı.
2015 Haziran ve Kasım Seçimleri: Hedefler gerçekleşmedi. Bu seçimin öncesinde oylarımız düşerse kesinlikle istifa ederim. Bu seçimde oy kaybeden genel başkan gitsin demişti. Gitti mi? gitmedi tabi ki. Sözünü yine tutmadı.
2017 Referandumu: Kaybedildi.
2018 Genel ve Cumhurbaşkanlığı Seçimleri: Yine başarısızlık.
2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimi: Parti içi itirazlara rağmen aday oldu ve kaybetti.
Her seçimden sonra gelen benzer açıklamalar dikkat çekiciydi: “Oylarımızı artırdık.” Ancak artan oy oranları hiçbir zaman iktidar getirmedi. Bu durum, futbol maçlarında “iyi mücadele ettik” demeye benzedi — ama taraftar şampiyonluk ister. Seçmen de bir noktadan sonra sabrını yitirir.
Muharrem İnce Örneği
Bugün CHP içinde bazı isimler kurultay sonuçlarını mahkemeye taşıyor. Bu durum da “adil olmayan bir süreç” algısını güçlendiriyor. Ancak 2018’de Muharrem İnce genel başkanlığa aday olduğunda, benzer iddialar dile getirilmiş, ama parti içinden kimse mahkemeye başvurmamıştı.
CHP’nin 36. Olağan Kurultayı’nda Muharrem İnce, Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı aday oldu. Kılıçdaroğlu 790, İnce 447 oy aldı. İnce o dönemde delegelere baskı yapıldığını iddia etti. Ancak o süreçte parti, yargıya taşınmadı; CHP mahkeme kapılarında sürüklenmedi. Şimdi ise Kılıçdaroğlu’nun destekçileri adeta partiye rest çekercesine yargı yoluna başvuruyor.
Koltuk Sevdası mı, Kurtarıcı Rolü mü?
Kılıçdaroğlu’nun “Ben olmazsam kayyum gelir” mesajı, siyasette sıkça başvurulan bir taktiği anımsatıyor: “Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek.” Bu yaklaşım, partiyi iki seçenekle baş başa bırakıyor: “Ya kayyum, ya Kılıçdaroğlu.”
Kılıçdaroğlu’nun “Partimi kayyuma teslim etmem” ifadesiyle kendisini zorunlu bir kurtarıcı rolüne yerleştirmesi, demokratik refleksler açısından tartışmalı bir pozisyon. Dahası, bu açıklamaların hemen ardından iktidara yakın medya ve siyasetçilerden gelen “destek” açıklamaları, hem parti tabanında hem de kamuoyunda rahatsızlık yaratıyor.
Parti İçindeki Dönüşüm
Kılıçdaroğlu dönemi sadece seçim kayıplarıyla değil, parti içi dönüşümle de anıldı. Atatürkçü ve Balkan kökenli kadroların temsili azaldı. Kurulan “Balkan Masası” etkili olamadı; soydaş topluluklara birkaç ziyaretten öteye geçilemedi. Oysa bu seçmen grubu CHP'nin tarihsel temellerinin önemli bir parçasıdır.
Bugün Kılıçdaroğlu'nun Ankara'da açtığı ofisten siyasi faaliyetlerine devam ettiği, kulislerde konuşuluyor. Hedefinin, süreci kontrol altında tutarak yeniden kurultaya gitmek olduğu yönünde yorumlar yapılıyor. Eğer “Mutlak Butlan” kararıyla çağrı heyeti (kayyum) atanırsa, 40 gün içinde seçimli kurultay yapılacak. Ancak Kılıçdaroğlu’nun kontrolündeki süreçte, bu süre 2 yıla kadar uzayabilir. Bu da, 2028’e kadar partinin başında kalmak anlamına geliyor.
Son Söz
CHP bugün kritik bir eşikte:
13 yıl boyunca seçim kazanamayan, ancak koltuktan vazgeçmeyen bir anlayışla mı yoluna devam edecek? Yoksa yeni kadrolarla, halkta umut uyandırabilecek bir vizyonla mı?
Kılıçdaroğlu’nun geçmişteki çabaları inkâr edilemez. Ancak siyaset, geçmiş başarılar kadar, geleceğe dair güven verme sanatıdır. Bugün artık torun sevmek vaktidir; gölge liderlik, partinin geleceğini ipotek altına alabilir.
Sonuç olarak:
Hiç değilse bu 13 yıl içinde bir seçim kazansaydı, belki bugün o koltuğa yeniden talip olma isteğini haklı bulabilirdik. Ama kazanamayanın ısrarı, sadece partinin değil, demokrasinin de önünü tıkar.
Artık Cumhuriyet Halk Partisi’nin önünde açık bir tercih var:
Sürekli kaybeden, koltuktan vazgeçemeyen figürlerin gölgesinde yürümeye devam etmek mi; yoksa yeni kadrolarla, topluma güven verecek, demokratik dönüşümü sahici biçimde temsil edecek bir yönetime kapı açmak mı?
Bu karar sadece CHP’nin değil, Türkiye’deki muhalefet siyasetinin geleceğini de belirleyecek.
Sağlıcakla kalın.
Yorumlar
Kalan Karakter: