Barış sevdalısı, TBMM Başkanvekili ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’e…
Sanatçı ruhunun aslında çok eskilere dayandığını duymuştum. Çok sevdiğim bir arkadaşım, zaman zaman anlatırdı 1980 darbesi döneminde Mamak Cezaevi’nde yaşadıklarını, gördükleri işkenceleri… Mamak’taki koğuş arkadaşlarını da anlatırdı ara ara.
Bunlardan biri de Sırrı Süreyya Önder’di. 19 yaşındaymış o zaman. 1982 yılında Mamak Cezaevi'nde tanımış, O’nu.
O günlerden bugüne hiç değişmediğini söylerdi. “O zaman da barıştan, haktan, adaletten, eşitlikten yanaydı; bugün de öyle” derdi.
Gerçek bir kitap kurduydu. Okumayı çok severdi. Elindeki kitaplar belki de birçok kütüphanede bile yoktu.
Koğuşlarda ‘komin’ler vardı; giderleri ortak paylaşmak için yaşamı ortak paylaşmak için… İdarenin izin verdiği gazeteler gelirdi. Sayıca az olduğundan, herkesin eline bir gazete geçmezdi okumak için. İşkencelerden fırsat bulduğumuzda, günde 4 veya 5 gazete gelirdi. Gelen gazeteler öbek öbek toplanır, yüksek sesle okunurdu. Ben bir öbekte Sırrı başka bir öbekte okurdu. Her öbekte bir kişi okurdu gazeteyi.
Ama onun bir başka özelliği daha vardı: Sanatçı ruhu. Henüz 19 yaşındayken, Mamak Cezaevi’nden böyle bir yetenekle çıkmıştı. En ağır işkencelerden sonra bile küçük skeçler yazar, tiyatro gösterileri düzenlerdi. Onun sanatçı ruhu Mamak’tan çıkmıştı, biz biliyoruz.
Mamak Cezaevi’nde Atatürk ve Cumhuriyet gerçek anlamlarından uzaklaştırılmış, adeta işkence aracına dönüştürülmüştü. Her koğuşta bir “Atatürk Köşesi” vardı. İstiklal Marşı, Nutuk, Gençliğe Hitabe gibi değerler, bizlere işkence aracı olarak dayatılıyordu. “İstiklal Marşı’nın 10 kıtasını da okuyun,” diyorlardı. Oysa biz okullarda sadece iki kıtasını öğrenmiştik. Sekizinci kıtayı okuyamadığımızda, işkenceyle karşılık buluyorduk. Sonra da Türk halkına bizi kötü göstermek için bu sahneleri kullanıyorlardı. Devrimciler, Solcular şöyle kötü böyle kötü.
Biz Mamak Cezaevi’nde neredeyse her saatimizi işkenceyle geçirirdik. O günleri yaşamayan, asla anlayamaz.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, son yolculuğuna uğurlanan Sırrı Süreyya Önder’in kendisine emanet ettiği sırrı kamuoyuyla paylaştı:
“Bir Cumhuriyet Şarkısı filminin senaryosu Sırrı Süreyya Önder’e ait. Bana, ‘Ben öldükten sonra bilinsin,’ dedi.”
Böyle bir adamın Cumhuriyet karşıtı olduğunu düşünmek, en hafif tabirle abesle iştigaldir her halde. İnsanlar bazen ironik konuşabilir ama böyle bir filmi, Cumhuriyet’i sevmeyen biri yazamaz.
Sırrı Süreyya Önder, siyaset sahnesinde unutulmayacak bir isimdi. O’na ‘siyaset adamı’ demek abartı sayılmaz. Neden mi? Çünkü o, barış için en çok mücadele eden, espri yeteneği yüksek, hazırcevap bir insandı. Siyaset içinde kavga edenlere sakin bir şekilde, gülümseten ama düşündüren cümlelerle yaklaşırdı. Hep barışçıl, hep şakacıydı.
Bu meziyetlerini ve yeteneklerini, Mamak Cezaevi’nde birlikte yattığı sevgili arkadaşım bana anlatmıştı bende sizlerle paylaşmak istedim.
Sağlıcakla Kalın
Yorumlar
Kalan Karakter: