Boşnak ve Boğaziçili olmaktan, Boğaziçi, Levent, Gültepe, Tepecik ve Zeytinlik mahallelerinde büyümekten. Çınarlı Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nden mezun olmaktan.
Babamı hiç tanıma şansım olmadı, ben daha 1.5 yaşındayken vefat etmiş. Bu yüzden anacığım; bize hem annelik hem de babalık yaptı. Ablalarım ve ağabeyim ise her zaman beni koruyup kolladı. Şanslı olduğumu düşünüyorum, çünkü her ne kadar daha çok dar gelirli, yoksul insanların yaşadığı bir semtte doğup büyümüş olsam da, o mahallelerdeki dostluğu ve samimiyeti başka hiçbir yerde bulamazsınız. O dostluklarımız, araya mesafeler girse de halen aynı sıcaklığıyla devam ediyor.
Ben öyle düşünmüyorum ama birçok insan tarafından “Kenar Mahalle” diye nitelendirilen mahallemden; ünlü sporcular, iş insanları, ordu ve emniyet mensupları, gazeteciler, bankacılar ile çeşitli branşlarda ve mesleklerde başarılı olmuş insanlar yetişti. Bizim dostluklarımız çocukluğumuzdan, ailelerimizden sürüp geliyor ve başka semtlere taşınmış olsak da dostluklarımız aynen devam ediyor sıkça toplanıyoruz ailece görüşüyoruz bir “Alo” mesafesi kadar yakınız birbirimize.
Yazımın girişinde yazdığım bu mahallelerden gerçekten çok değerli kültürlü ve çok başarılı insanlar yetişti. Mesela futbolcular, gazeteciler, yazarlar çizerler, bankacılar, mimarlar, ordu ve emniyet mensupları, iş insanları, siyasiler yani kaliteli çok insan yetişti bu kenar mahalle diye adlandırılan mahallelerden.
Emekli ve asgari ücretli son yıllarda çok zor geçinir oldu, aldıkları maaşlar gerçekten içler acısı onun için de bugün biraz gülelim dedim. Gençlik yıllarında yaşadığım bir anımı paylaşmak istedim, kim bilir sizlerin de buna benzer hikayeleriniz vardır o da sizin aklınıza gelebilir benim hikayemi okurken.
Yıl 1979 liseye gidiyorum. Bizim evin bahçe duvarı yıkılmıştı. Muzaffer eniştemle birlikte yeniden örecektik. Ben biraz isteksizdim ama o dönemlerde İsmi yanlış aklımda kalmadıysa rahmetli Işıl German’ın şarkıları dillerdeydi, Aşkın Kaderi, Ağlıyorsam Sen Aldırma, Divane Gönlüm. İzmir’in en güzel oteli Efes’te sahne almıştı. Annem ve ablalarım, duvarı örmeye yardım edersem beni Efes Oteli’ne götürüp Işıl German’ı izleteceklerini söylediler.
Tabii ki kabul ettim. Birkaç gün içinde duvar örüldü, sıvası yapıldı. Ve ben büyük bir heyecanla Efes Oteli’ne gittim. Bara oturdum. Barmen, “Ne içersiniz beyefendi?” diye sordu. Mahallede bira, votka ve rakı içtiğim için, o anlık bir düşünceyle “Viski” dedim.
“Sek mi, sodalı mı, buzlu mu?” diye sordu. “Buzlu olsun,” dedim. Viski geldi. Barmen, “Yanında kuru yemiş ister misiniz?” diye ekledi. Ben ise “Hayır, teşekkür ederim,” dedim. İlk yudumu aldığımda içimde sanki yangın çıktı. Birkaç yudum daha aldım, ama yanında hiçbir şey yoktu, yanıyordum adeta. Bir kadehi böyle bitirdim.
İkinci kadehi sipariş ederken barmene seslendim: “Viski ve çerez alabilir miyim?” dedim. Barmen hafif bir tebessümle, biraz da hin bir şekilde, “Ben size sordum çünkü viskiyi böyle içemezsiniz, ama siz istemediniz,” dedi.
Ben de, “Hayır, siz bana çerez ister misiniz demediniz; kuru yemiş ister misiniz dediniz,” diye karşılık verdim. Barmen gülerek, “Kuru yemiş çerezin genel adıdır,” dedi. O an utandım, yüzüm kızardı. “Biz mahallede bira ya da votka içerken bakkaldan karışık çerez alırız, öyle bildim. Siz kuru yemiş deyince incir gibi kurutulmuş şeyleri kastettiniz sandım,” dedim.
Barmen güldü: “Olsun, gençsin. Daha çok şey öğreneceksin. Kuru yemişin çerez olduğunu böyle yerlere gelmeyenler bilmez. Üzülme,” dedi.
O anı hiç unutmadım. Eve gidip anlattığımda rahmetli annem ve ablalarım kahkahalara boğuldu. Bugün aklıma geldikçe halen gülerim o günkü halime.
Sağlıcakla Kalın
Yorumlar
Kalan Karakter: